Kayıtlar

Hassas Birisi

Çoğu şeyin eğitimle hallolabileceğini söylüyor insanlar, ne saçma. Çoğumuzun eğitilemez olduğunu düşünüyorum. Kendim de dahil. Bazı konuları öğrenmeye direniyoruz. Bunu nerden çıkardığıma gelecek olursak, söyleyeyim.  Karşındakinin nasıl hissettiğini önemsemeden sadece kendi duygularımızla hareket ediyoruz çoğu zaman. Söylediklerinin bana ne faydası olabileceğini düşünüp, sebepsiz bencil davranışlar gösteriyoruz. Başarı kıskanmak, sevgi kıskanmak… bunlar bitmiyor. Hatta acı kıskanan insan bile var. Kıskanmak kötü değil doğal bir davranış. Sende yok olanı isteme. Buraya kadar çok normal.  Hassas birisin diyorlar hatta. Aşağılamak için bazen. Sen de çok hassassın her şeyden etkileniyorsun diyorlar. Ben değil benim bazı arkadaşlarıma. Özellikle kadın olanlara bazen gaylere. Hatta bu davranışı bazı cinslere özel olduğunu düşünen bile var. Freud’un histeri hakkında söyledikleri gibi.  Biriyle gerçekten bir çıkarınız olmadan anlaşabilmek çok zor olmamalı.  Bazı duyguları gerçekten yaşamamız

Çiçeksepeti Eğrisi

Resim
Çiçek almayı sevenler eminim beni çok iyi anlayacaktır. Çiçeklerle arası iyi olmayanlar ise oh işte biliyordum diyecektir yazının sonunda.  Bir ara benim de çiçek almayı çok sevdiğim bi dönem oldu. Çiçeksepeti’ndeki Sevgililer Günü kategorisini siteye komple ben yüklesem inanın hiç zorlanmazdım. Ürün kodları, başlıkları, fiyatlandırma bunlara çok hakimdim. Hayır ben göndermiyordum, bana geliyordu çiçekler. Vazoda güller, sepette papatyalar, gülen suratlı kekler, lilyumu, garberası benden sorulurdu. Bonnyfoodların, kalpli keklerin çıktığı o karanlık dönem evet. Keklerin tadı iğrençti.  Konudan bağımsız olacak ama şöyle de bir durum var. Herhangi bir ofiste bulununca(hangi pozisyonda olduğunuzun önemi yok) çiçek alma eşiğiniz artıyor. Sadece sevgilinizden değil, eşinizden dostunuzdan, müşterinizden vs. Ofislerin gerekliliği gibi bir şey çiçek alıp vermek.  Konuya dönecek olursak. Sevgililer günü, doğum günü, yıldönümü kutlamalarında çiçek alıyordum. Ya çiçeksepeti’nden ofise geliyordu ya

En Kötü Düşüşlerim

Yeni bisikletimle eski mahallemizden yokuş aşağı düşüş. 7-8 yaşlarındayken. İki dizim de fena halde kanamıştı ama acıdığını hiç hissetmiyorum. Ya da eve kadar kendimi tutmuş olabilirim. Bu kısmı silik. Bayağı takla atmıştım. Kazadan sonra yandaki 2 ek tekerin bisikletten çıkarıldığını hatırlıyorum.  Viledayla yerleri sildikten sonra, kayıp düşmem. Şehir dışından misafirim gelecekti ve ani şekilde gelmeye karar vermişti, nedense(!) Çizgi filmlerde muza basıp kayılan sahneyi  düşünün. Aynen o şekilde, simetrik bir düşüş hatta kayış yaşadım. 1 hafta popom mor gezdim. Kalkınca saçma sapan şekilde oturup ağladım. Sersemliğime ağladım. Bu kadar salak düşmek herkese nasip olmaz. Sonra temizliğe devam.  Üçüncü hikayem de yine ev içi yaralanma hikayesi. Sıcak suyla bardağı köpürte köpürte yıkarken bardağın çatlayıp elimi kesmesi sonucu düşüş. Bu fiziksel düşüş değil ama benim mental düşüşüm oldu. (Çünkü bir süredir kendi başıma yaşamaya başlamıştım) Bu kazada serçe parmağımın üstü sıyrıldı. Kes

Sebepli Sebepsizlikler

Mutsuzum. Çok mutsuzum. İçimde bitmeyen bir sıkıntı var. Artık dostlarımla buluşmak, konuşmak bana mutluluk vermiyor. Yeni gelen işler, para beni motive etmiyor. Eski sevgilimin attığı mesaj bile beni heyecanlandırmıyor.  Üzgünüm. Ben böyle değildim. Yarın ne yapalım, haftaya napsak diye plan yapamamak beni çok üzüyor. Hayal kuramama ihtimali beni bitiyor. Hayallerim bir yerde birileri tarafından çalınıyor.  Gerçekten eğlenceli bir insandım. Keyifli vakti geçirmeyi, gülmeyi, insanların gülmesini severdim. Çalışırken bile aşırı sıkıldığımı hatırlamıyorum. Hiç yapılmayacak işlerde insanları gazlayan ben olurdum. Dışarı çıkınca hadi son bi tekila diyen yine bendim. Ama üzgünüm.  En çok da eğlencemi kaybettiğim için çok üzgünüm. Çok çok üzgünüm. Enerjim bittiği için üzgünüm. Eskisi gibi gülemediğim için üzgünüm. Muhabbettim tıkandığı için üzgünüm. Muhabbeti tıkadığım için üzgünüm. Eskisi gibi kendimi mutlu edemediğim, mutlu olmayı beceremediğim için üzgünüm.  İçimden giden bi şeyler var. 

Karfurda Başıma Gelenler

Çokonat Alırken Nasıl Kadere Razı Oluyorum  Hava yağmurlu. Çiseliyor desek daha doğru. Müzik dinlemek için yolumu sahilden uzatıyorum. Sevdiğim şarkılar çalıyor. Listem hazır. Sevdiğim şarkılar. Risksiz bir liste. Her şey tıkırında. Şarkının en güzel anı, kuşların tam havalandığı ana denk geliyor. Bir araba geçiyor, martılar aniden havalanıyor, vapurun düdüğü çalıyor. Her şey çok fazla yolunda. Normalde de böyle şeyler oluyor da ben mi fark etmiyorum diye düşünüyorum. Keyfim yerinde. Biraz üşüyorum. Yağmur arttı ama ıslatmıyor. Otobüsüme binmeden önce, daha önce hiç uğramadığım, aşırı küçük ve dar bir karfura giriyorum. Mal yerleştiriyorlar. Üç kişi üç farklı reyonda çalışıyor. Kasa boş. Kutular ortada. Nerdeyse zıplayarak geçiyorum. Zaten aşırı dar olan karfur iyice basılmış. Bilirsiniz böyle marketleri iki kişi aynı koridorda ürünlere bakamaz. Baksa bile labirent gibi reyondan çıkamaz. Ama her şey de vardır bu marketlerde. Mesela ithal çikolatalar, clint bang, tekellerde gördüğünüz v