Karfurda Başıma Gelenler

Çokonat Alırken Nasıl Kadere Razı Oluyorum 

Hava yağmurlu. Çiseliyor desek daha doğru. Müzik dinlemek için yolumu sahilden uzatıyorum. Sevdiğim şarkılar çalıyor. Listem hazır. Sevdiğim şarkılar. Risksiz bir liste. Her şey tıkırında. Şarkının en güzel anı, kuşların tam havalandığı ana denk geliyor. Bir araba geçiyor, martılar aniden havalanıyor, vapurun düdüğü çalıyor. Her şey çok fazla yolunda. Normalde de böyle şeyler oluyor da ben mi fark etmiyorum diye düşünüyorum. Keyfim yerinde. Biraz üşüyorum. Yağmur arttı ama ıslatmıyor. Otobüsüme binmeden önce, daha önce hiç uğramadığım, aşırı küçük ve dar bir karfura giriyorum. Mal yerleştiriyorlar. Üç kişi üç farklı reyonda çalışıyor. Kasa boş. Kutular ortada. Nerdeyse zıplayarak geçiyorum. Zaten aşırı dar olan karfur iyice basılmış. Bilirsiniz böyle marketleri iki kişi aynı koridorda ürünlere bakamaz. Baksa bile labirent gibi reyondan çıkamaz. Ama her şey de vardır bu marketlerde. Mesela ithal çikolatalar, clint bang, tekellerde gördüğünüz viskiler. Market desen değil bakkal desen hiç değil. 

Daracık karfurda çokonat arıyorum bir de kahve. Yani iki ya da üç şey. Kasada da bir şey beğensem hadi olsun dört parça. Toplasan yirmiş beş otuz lira. Neyse alacaklarımı alıp kasaya yanaşıyorum. Kimse yok. Mal yerleştirmeye devam ediyor. Tamam acelem yok ama, en azından geliyorum bir saniye denilebilir. Bir iki dakika boş boş kasadaki sakızlara bakıyorum. Mint gibi bir şey alıyorum ama mint değil. Önümde bekleyen genç bir çocuk var. Kasiyer geliyor. Çocuk önüne geçmemi teklif ediyor. Şaşırdı herhalde, yok diyorum, buyrun. Neyse, o da saçma sapan şeyler almış. Nakit ödüyor, beş liralık şeye yüz lira verdi. Kasiyer takmıyor. İyi günler, kolay gelsinler, sıradaki. İki tane çokonatımı, kahvemi, mintimi çocuğun arkasından kasaya koyuyorum. O sırada elleri dolu gelen bir kadın benim çokonatların arkasına elindekileri bırakıyor. Sıvı yağ(yudum ayçicek, komili zeytinyağı), domestos, tost ekmeği, birkaç şey daha. Yazıktır taşıyamamıştır bıraksın tabi diyorum. Neyse sıra bende. Karfur kartınız var mı? Var, söylüyorum. Kredi kartımı çıkarırken, kasiyer yağları geçmeye başlıyor. Diyorum yok yok onlar benim değil, sadece çokonatlar. Ama iptal edemem diyor. Diğer kadın dolaptan kendine bira bakıyor, daha karar vermemiş, sırasını bekliyor. Kasiyer diyor ki, hanfendiyi alıyım o zaman sizi sonra geçerim. Ya ne alaka ne alaka diyemiyorum. Tamam peki önemli değil deyip, arkaya geçiyorum. Neyse kadının domestosu, ekmeği, vırtı zırtı geçiyor. İş çıkışı ev alışverişi biraz uzun sürüyor. Ama biraz uzun, söylenecek kadar da uzun değil. Dertlenmiyorum. 

Kasiyer tam kasayı kapatacakken, önümdeki kadın arkadaki dolaptan iki bira ekleyebilir misiniz diyor. Kasiyer soruyor hangisi. Teneke, şişe. Aaa şişe olsun tabi ki diyor. Anlamsız gülüşmeler. Ben arkada çokonatlarımı bekliyorum. Her zamanki müşterisi herhalde. Madem her zamanki müşterin onu niye sonradan almıyorsun, niye benim çokonatımı bekletiyorsun kadın. Ben de bira mı alsam? Yok, vazgeçiyorum. Neyse kadının işi bitiyor, kartını çıkarıyor. Kasiyer şifrenizi girebilir misiniz diyor. Kadın temassız olmaz mı diyor. Şifre istedi, temassız kabul etmedi diyor. Kadın biraz tereddütlü şifreyi giriyor. Kasiyerle gergin bakışmalar oluyor. Kadının girdiği şifre tutmuyor. Kasiyer siparişi iptal edebilmek için, kasaya başka bir arkadaşını çağırıyor. Bu kasiyerler iptal etmeyi neden ilk öğrenmiyor. Bekliyorum… Çokonatlarım ve ben bekliyoruz. Problem yok, her şey olabilir. Allahın unuttuğu bit kadar karfurda çokonat almış olmak için girip yarım saat bekleyebilirsin hayat böyle diyorum. İstersen çıkıp gidedebilirdin ama gitmedin diyorum. İkinci kasiyer geliyor, ürünleri iptal ediyor; diğer kadın marketten çıkıyor. Eli boş. Herkese olabilir diyorum. 

En sonunda sıra gerçek manada bana geliyor. Tekrar karfur kart istiyor. Yok diyorum. Kasiyer diyor ki, hanfendiyi önden aldım ama aceleniz yoktu değil mi, kusura bakmayın. İki çokonat alıp yoluma gidecektim ama olsun, hiç önemli değil, ne demek herkesin başına gelir diyemiyorum. Yok diyorum problem değil. Kartımı çıkarıyorum. Kasiyer devam ediyor. Hayır diyor belki de onu önden almamın bir sebebi vardı. Bakın ne oldu, siz de gördünüz. Ben böyle şeylere inanırım, her şeyin bir sebebi var sonuçta, hiçbir şey kendiliğinden olmadı demi diyor. Evet diyorum, kısmet, olabilir. Onu arkadan alsaydın, ben çokonatımı alıp yoluma gitseydim hayat daha güzel olabilirdi ama olsun demiyorum. Ne alaka kadın ne alaka diyemiyorum. Dar karfur basıyor. Kartımı veriyorum, temassız ödüyorum, fiş çıkınca tamam demi, kolay gelsin, iyi günler deyip çıkıyorum. 

İki çokonat bir kahve bir şeker nasıl kaderi sorgulamama yol açıyor. Yoluma devam ediyorum. Çantamda çokonatlar. Marketteki diğer kadın önümden yürüyor.  Elbise giymiş, şemsiyesi var. Memur tipli biri. Köşeyi dönünce başka bir markete giriyor, ben devam ediyorum, kaderime razı oluyorum. Secret falan dedikleri bu olabilir mi acaba diyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hassas Birisi

Çiçeksepeti Eğrisi

En Kötü Düşüşlerim